ESMER PİRİNÇ

ESMER PİRİNÇ

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Metabolik Sendrom

Metabolik sendrom bir endüstrileşme ve kentleşme hastalığıdır.
Hergün sabah kalkıp işe kahvaltı yapmadan çıkan, trafikte kayda değer bir zaman geçirip bütün gün masasının başında, bilgisayar karşısında hareketsizce işini yapan, öğle yemeğini hızlı yemeklerle geçirip akşam eve geldiğinde ise yemeklere saldırıp televizyon karşısında uyuyakalan insanların hastalığıdır (yani bir çoğumuzun).

20.yüzyıl başında adından bile söz edilmeyen ve belki de gerçekte var olmayan bu sendrom günümüzde bir çığ gibi büyüyüp artık salgın bir hal almıştır. NCEP kriterlerine göre Metabolik Sendrom sıklığı Türkiye'de yapılan TEKHARF çalışmasında 1990 yılında % 24,4 iken, 10 yıl sonra % 36,2'ye yükselmiştir. Bu da Metabolik Sendromun Halk sağlığı için ne kadar önemli bir sorun olduğunu göstermektedir.

Metabolik sendrom bir hastalık değil, yanlış beslenme, hareketsizlik ve şişmanlık nedeni ile oluşan bir sağlık sorunudur. Şişmanlık özellikle karın bölgesinde aşırı yağ birikimine, insülin hormonunun etkinliğinin bozularak insülin direncinin oluşmasına neden olur. Metabolik sendromun merkezinde insülin direnci yer almaktadır.

Metabolik sendrom tanısı koyabilmek için hastada aşağıdaki kriterlerden en az üçü bulunmalıdır;

* Abdominal Obezite (Bel çev.) - E > 102 cm, -K > 88 cm
* Serum TG ≥ 150 mg/dl * HDL Kol. - E < 40 mg/dl - K < 50 mg/dl
* AKB ≥ 130/85 mmHg
* AKŞ ≥110 mg/dl

Metabolik Sendromdan korunmada temel strateji, bireyin ve toplumun günlük alınan yağ oranını düşürmesi, daha çok sebze, meyve, glisemik indeksi düşük besin tüketmesi ve fiziksel aktiviteyi arttırarak beden ağırlığının denetimini sağlamasıdır.

Fiziksel aktiviteyle desteklenmiş, bireyin beslenme davranışını değiştirmeyi hedef alan uzun süreli, etkin bir zayıflama programıyla beden ağırlığının %5-10 azaltılmasıyla bile insülin duyarlılığının arttığı gözlenmiştir.

Diyetin yağ içeriğinin artması şişmanlık riskini arttırmakta, insülin duyarlılığını ise azaltmaktadır. Diyet yağının doymuş yağ asitleri (margarin, kuyruk yağı, tereyağı) oranının artması insülin direncini olumsuz, tekli doymamış (zeytinyağı, fındık yağı) yağ asitlerinin artması ise olumlu yönde etkilemektedir.

Yavaş emilen, glisemik indeksi düşük karbonhidratlı besinlerin alımı insülin duyarlılığımı arttırmaktadır. Günlük alınan toplam enerji glisemik indeksi düşük (kan şekerini hızlı yükseltmeyen) kuru baklagiller, tam tahıl ürünleri, sebze ve meyvelerden oluşmalıdır. Bu yiyeceklerin işlenmesi ve pişirilmesinde glisemik indeksi yükseltici aşırı pişirme, ezme gibi süreçlerden kaçınılmalıdır.

Hayvansal kaynaklı besinlerden balık tercih edilmelidir. Haftada 2 gün balık tüketilmesi kandaki kolesterol ve trigliserit düzeyinin düşürülmesine yardımcı olur.
Tuz tüketimi azaltılmalıdır.

Metabolik sendromlu hastalar için tek tip bir diyet yoktur. Her bir hastadaki spesifik metabolik değişiklikler diyet önerilerinin temelini oluşturmalıdır. Hastalığın bileşenlerinin iyileştirilmesinde ve insülin direncinin tedavisinde en etkin yaklaşım, ağırlık kaybını sağlayan, egzersizinde içinde olduğu sağlıklı zayıflama programıdır.

Sağlıklı ve fit günler dilerim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder