ESMER PİRİNÇ

ESMER PİRİNÇ

28 Aralık 2010 Salı

ANOREKSİA NERVOSA TEDAVİSİ

Psikoterapide hastanın kendi duygularını uygun bir şekilde ifade edebilmesi,
yeme davranışı üzerine kurulu yanlış düşünce tarzının değiştirilmesi,
vücuduna yönelik olumsu z algılamaların düzeltilmesi,
özgüvenin oluşturulması,
kişilerarası sorunların belirlenip,
çözümüne yönelen bir yaklaşımın oluşturulmasına çalışılır.

Tedavide davranışçı terapi, aile terapisi ve grup terapisi kullanılabilir.
Kişinin ruhsal nedenlere dayalı olarak beslenmesini azaltması veya beslenmeyi reddetmesi nedeniyle zorla kusarak (parmak atıp kusarak) aşırı kilo kaybetmesidir.

Bunun yanı sıra, mide bulantısı ile birleşik mide şikayetleri, kabızlık (bazen fazla miktarda müshil kullanma) da bulunur.
Anoreksia nervosa, çoğunlukla erken ergenlik ve ergenlik sonrası çağındaki genç kızlarda görülür. Hastaların tipik özelliği, hastalık bilincinin bulunmamasıdır.

Anoreksi hastalığının tedavisinin zor olmasının sebebi, hastaların kendilerinde hastalık olarak niteleyebilecekleri yanlış hiçbir şeyin olmadığına inanmalarından kaynaklanır.

Erken aşamalarındaki hastalar (6 aydan az yada çok az kilo kaybı yaşayanlar), hastaneye yatmadan başarılı bir şekilde tedavilerini sürdürebilirler. Fakat, sonuç veren, başarılı bir tedavi için hastalar değişmeyi istemelidirler ve tedaviye aile ve arkadaşları yanında katılmalıdırlar.

İdeal kiloda :)

Sağlıklı ve fit günler dilerim...

23 Aralık 2010 Perşembe

ANOREKSİA NERVOSA

Bir gereksinim olmaktan çok geleneklerin biçimlendirdiği yemek yeme alışkanlığı, hızlı yemek yiyerek, yemek sırasında başka şeylerle ilgilenerek, ya da zamansızlıktan yakınıp geçiştirilerek yeni alışkanlıklara dönüşüyor.

Çağdaş toplumlarda yeme alışkanlıklarındaki değişimler, yeme bozukluklarına kadar varan birçok sorunu karşımıza çıkarıyor.

Yeme bozukluklarını iştahsızlık, kusma ve aşırı yeme olarak sıralayabiliriz.
Bilim adamları, bu tür sorunların altında yatan yalnızca toplumsal değil psikolojik ve fiziksel nedenleri de araştırıyorlar.
Bir hastanın normal yeme alışkanlığını tekrar kazanabilmesi için farklı bilim dallarından uzmanların birarada çalışması gerekir.
Başta beslenme uzmanları, psikologlar, psikiyatristler ve endokrin uzmanları gibi uzmanlar olmalı.

Yeme bozukluğunun nasıl başladığı ve ne yöne kayacağı ise kişiye göre değişiyor. Ama hepsi için ortak bir tavırdan bahsedebiliriz: Kendi vücut algılarındaki yanılsama. Günümüzde hemen hemen herkesin şişmanlıkla ilgili problemi var. Kilo vermek için uygulanan diyet programları sayısız. Arkadaşlardan alınan rejim tabloları, kulaktan dolma zayıflama çalışmaları ise cabası...

Ancak bu programların ters tepmesi de söz konusu. "Yemek bozukluğu" günümüzde dünyada milyonlarca insanı etkileyen, patlamayı bekleyen saatli bir bomba gibi. Bu bombayı devre dışı bırakmaya çalışmadan önce, ilk yapmanız gereken onun varlığını kabul etmektir. Yeme bozuklukları içinde belki de en önemlisi anoreksia nervosa yani yemekten kaçınma/korkmadır.

Hastalığa yakalanan kişi ne kadar aç olsa da yemiyor. Aslında bu pek iradeyle ilgili bir şey değil; çünkü hasta yiyemiyor ve yemekten korkuyor. Bu durum kişinin aynanın karşısına geçince kendini şişman olarak algılaması ve rejim yapmaya karar vermesiyle başlıyor. Aynanın karşısına her geçtiğinde önceleri ne kadar inceldiğinin farkına varabiliyor: vücut ölçüleri daralıyor; ama sonraları aynadan gelen ses hiç değişmiyor: "Daha ince, daha ince". Günümüzün modası da sıfır bedeb olunca kaygılar artıyor.

Anoreksia nervosa genel olarak 12-18 yaşları arasında başlayan ve şişmanlamaya karşı ağır korku yüzünden bilinçli olarak aşırı zayıf kalma çabaları ile belirlenen bir bozukluktur. Eskiden sanıldığı gibi çok ender rastlanan bir rahatsızlık değildir. Anoreksia Nervozalı bireylerin yaklaşık %95′ i kadındır ve bir kişinin kız kardeşinde bu tür bir bozukluk varsa o kişide aynı hastalık riski belirgin oranda artmaktadır. Bozukluk daha üst sosyoekonomik sınıflarda daha sıktır. Yeme bozuklukları kadınlarda daha çok görülür. Bu, biraz da toplumdaki kadın ve güzellik imajlarıyla ilgilidir. Her gün televizyonlarda, filmlerde ve birçok dergide gördüğümüz kadın imajları; yani bunları izleyen okuyan ve seyreden kadınların kendilerini özdeşleştirdikleri imaj, zayıf kadın. Güzel ve popüler olmak için, ekrandaki kadınlar gibi giyinip ekrandaki kadınlar gibi davranmak için onlara öykünülüyor ve buna belki de zayıflamakla başlanıyor. Hatta, sanki gerçekten farkındalarmış gibi popüler kadınlar, kendi rejim programlarını açıklayarak nasıl zayıfladıklarını anlatırlar.

Anoreksik insanlar, aslında her zaman açtırlar ve bunu hissederler. Açlık hissi onlara, kendi hayatlarını ve vücutlarını kontrol edebilme duygusu sağlar. Bu da, bir şeyde iyi olduklarını- kilo vermede- hissetmelerini sağlar. Şiddetli anoreksiye sahip insanlar, açlıktan ölme risk noktasında olabilirler. En temel belirti aşırı kilo alma korkusudur. Hastaların çoğunun düşünce içeriği yemek ile ilişkilidir. Kimileri kalan, artan, yiyemedikleri yiyecekleri bırakamayıp, biriktirir, bazıları da hiç yapamayacağı yemek tariflerini edinmeye çalışabilir. Topluluk içinde yemek yeme konusunda isteksiz davranabilirler. Başlangıçta çevrelerinden ilgi ve beğeni görmek için , kendileri üzerinde kontrol sağladıklarını görmek amacıyla alınan besinleri kısıtlamaya başlarlar. Eski kilolarına ya da çevrelerinde görünüm olarak beğeni kazanan kişilerin kilosuna inmek için hedef belirler.

Gün içinde farklı zamanlarda tekrar tekrar tartılırlar. Anoreksi hastalığı ilk aşamada yavaş bir süreçte ilerleyen ve normal kiloyu düşüren mükemmel bir diyet şeklinde başlar.

Normal kilonun altına inilen sonraki birkaç ayda ise, kilo kaybının aşırılığı endişe yaratan bir boyuta ulaşır. Ailesine güzel yemek yapma çabasının yanı sıra, anoreksi hastalığı olan kişi, ailesine aşırı miktarda yemek yedirme isteğinde ve çabasında olabilir.

Nedenleri ve tedavisini yarın yayınlayacağım:)

Sağlıklı ve fit günler dilerim...

17 Aralık 2010 Cuma

Ayşe Arman'ın Şişman Hali

Okuyanlar bilir Ayşe Arman 5 Aralıktan beri şişmanlıkla ilgili bir yazı dizisi hazırladı.
Kendisine maskeler yaptırdı kostümler giydi ve çıktı istanbul sokaklarına.
Ben çok başarılı bir yazı dizisi olduğunu düşünüyorum ve herkesin okumasını tavsiye ediyorum.
Kilonun hayatımıza getirdiği zorluklar ve insanların bakış açısını çok net anlatmış.

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/yazarlar/default.aspx?ID=12

Burdan tüm yazılara ulaşabilirsiniz.

Sağlıklı ve fit günler dilerim...

13 Aralık 2010 Pazartesi

DİYET Mİİİİ :)

* Diyette başarısızlık yoktur vazgeçmek vardır; değişime odaklanın ve kararlı olun. Vazgeçmeyin!

* Diyet bir yarış değildir, yolculuktur, keyfinizi kaçırmayın.

* En başarılı diyet uygulayan kişi bile bir çok hata yapabilir, insanların kötü günleri, kötü haftaları, hatta ayları bile olabilir.

* Bakış açısını değiştirmek önemlidir. Siz değişmediğiniz sürece diyetisyen değiştirmek bir işe yaramaz.

* Hiç birimiz mükemmel değiliz ve her zaman aynı disiplinde olmayabiliriz. Hep pozitif düşünün.

Sağlıklı ve fit günler dilerim...

11 Aralık 2010 Cumartesi

30 YAŞ

30lu yaşlar bayanların ‘’daha öncede aynı şeyleri yiyordum ve kilo almıyordum, ama şimdi vücuduma bir şeyler oldu sanki ! Kalınlaştım, yağlandım!!!’’ ifadelerini en yoğun kullandıkları dönem.

Çünkü 30 yaşından sonra vücut her 10 yılda bir metabolik hızını yavaşlatır. Okul, üniversite, master, ilk çalışma yıllarının heyecanının ardından bu yaşta hayatımızı düzene oturtmaya başlıyoruz. Aslında bu düzen bize hareketsiz yaşam riskini de doğuruyor.

Öğrenciliğin ardından ekonomik gücün de artmasıyla; dışarıda yenen yemekler, davetler ve sosyal çevreye bağımlı yaşama, sağlığımıza ve kilomuza göstermemiz gereken özeni gölgeliyor.

Aslında 30’lu yaşlarımızda hala vücudumuza yatırım yapmamız gerekli. Özellikle kemiklerimiz için 35 yaşına kadar kalsiyum alımımıza dikkat etmeliyiz. 35 yaşından sonra kemiklerimizdeki kalsiyum rezervleriyle hayatımıza devam ediyoruz, depolarımızı o güne kadar dolduramadıysak bundan sonra doldurma fırsatını kaçırmış oluyoruz. (35 ten sonra hergün 1 su bardağı süt + 1 su bardağı yoğurt şart)


Kanser görülme yaşınında düşmesiyle jinekolojik muayenenizi 30dan sonra her yıl düzenli yaptırmalısınız.

Dış görünüşünüzün iyi olması ve belirgin şikayetler yaşamıyor olmanız sağlıklı olduğunuzu göstermez. Eğer ailenizde şeker, kalp, yüksek tansiyon ya da kanser öyküsü varsa 30 dan itibaren düzenli sağlık muayenesi yaptırın.


Bu yazımı bugün 30yaşına giren ama hala 18inde gösteren:) canım arkadaşım için yazdım.
Benim bu blogu açmama neden olan ve sizlerle buluşturan çok sevdiğim kıvırcığımın aslında benim tavsiyelerime hiç ihtiyacı yok çünkü kendisine çok özen gösterir, düzenli sporunu yapar , yediklerine çok dikkat eder, incecik ve çok zariftir.

Nice mutlu ve sağlıklı yaşlara BB :)

Seni çok seviyorum…


9 Aralık 2010 Perşembe

KİMLER KİLOSUNU KORUYOR???

Sizinle bir araştırma sonucunu paylaşmak istiyorum.
Kilo vermek korumaktan daha kolaydır. Etrafınız uzun süre ugrasıp kilo veren ama bir anda hepsini geri alan kişilerle dolu değil mi?

Amerika Ulusal Kilo Kontrol Kayıtları'na göre (NWCR-National weight control registry) ideal kiloda kalmak için 3 stratejiyi uygulayanlar geniş ölçüde başarılı oluyor ve tekrar kilo almıyor:

1- Düşük yağlı, yüksek lifli beslenenler.
2- Kendini sürekli izleyen ve kilosunu kontrol edenler.
3- Düzenli fiziksel aktivite yapanlar.

Seçimlerinizi ve kilonuzu gözden geçirin bugünden itibaren sağlıklı yaşamayı seçin :)

Fit günler dilerim...

2 Aralık 2010 Perşembe

ZAYIFLARKEN MERAK ETTİKLERİNİZ...

Bana hergün sorulan sorulara devam ediyorum...

*Keten tohumu zayıflatır mı?


Hiçbir besin tek başına kilo verdirmez. Keten tohumunun da böyle bir etkisi yoktur. Ancak iyi bir omega-3 kaynağıdır. Günde 10gr kullanılmasını öneriyorum.

*Havuç çok şekerliymiş yasak değil mi?


Eğer günde 2 kilo havuç yiyorsanız kilonuzda ufak bir artış olur:)

Ancak havuç da diğer sebzeler gibi posa içeriği yüksek ve A vitamininden zengin bir besindir.

Hergün 1-2 tane yemeniz diyetinize hiç zarar vermez. Hatta içeriğindeki karotenler nedeniyle antioksidan etkisinden de faydalanmış olursunuz.

Sorularınız ve cevaplarım devam edecek.


Sağlıklı ve fit güner dilerim...